DİLDE TÜRKÇÜLÜK (ZİYA GÖKALP)

Ziya Gökalp Dilde Türkçülük adlı makalesinde dilimizde var olan bazı ikilemlere açıklık getirmeyi amaçlamıştır. Bu konulardan ilki yazı dili ve konuşma dili arasındaki ikiliktir. Konuşma dili ve yazı dilinin aynı olmaması diğer milletlerden farklı olarak yalnızca bizde görülür. Bu durumu hastalıklı bir dil anlayışı olarak gören Ziya Gökalp, hastalığımıza bir çare aramaktadır. Bunun için ya yazı dilini konuşma dili haline getirmeyi, ya da konuşma dilini yazı dili haline getirmeyi düşünmüştür. Ancak bunlardan ilkinin yani yazı dilini konuşma dili haline getirmenin çok zor, hatta boş bir çaba olduğunu fark etmiştir. Çünkü yazı dilinde kullanılan yapay dilin konuşma diline hiç uygun olmayacağını ve bu durumun milli bir dil yaratma gayesine de zarar verebileceğini düşünmüştür. Bu durumda ikinci seçenek olan konuşma dilini yazı diline çevirmeyi uygun görmüş, halkın konuştuğu İstanbul Türkçesi ile eserlerin yazılmasını uygun bulmuştur. Hatta Lisan şiirinde de bu konuyu şöyle dile getirir Ziya Gökalp;

Güzel dil Türkçe bize,
Başka dil gece bize.
İstanbul konuşması
En saf, en ince bize.

Ziya Gökalp in üzerinde durduğu bir başka konu ise halk diline girmiş Arapça ve Farsça kelimelerdir. Halk, bu dillerden aldığı kelimeleri kendisine mal ederek kullanıyor ve zaman zaman bu kelimelerin karşıladığı anlamlarda da değişimler olabiliyordu. Bunun dışında alınan kelimelerde eğer dilimizde eş anlamlıları varsa onlar kullanılıyor, bazen de halkın Arapça ve Farsçadan aldığı kelimelerin Türkçe karşılığı olmadığı için dilimize aynen geçebiliyordu. Örneğin; Kuran, abdest, cami, ezan kelimeleri gibi…

Bilginlere ve edebiyatçılara gelince; bunlar halkın kendisine mal ettiği kelimelerdeki değişiklikleri bozma saymışlar ve halkın Arapça ve Farsça kelimeleri gerek söyleyiş, gerek anlam bakımından değiştirerek meydana çıkardığı kelimelere bozulmuş kelimeler adını vermişlerdir. Eğer böyle düşünecek olursak zaten konuştuğumuz dildeki kelimelerin çoğu Arapça ve Farsça olduğundan Türkçe bu alanda milli bir dil olma yolundaki bağımsızlığını ilan edemez. Bu görüşün tamamıyla karşısında duran Ziya Gökalp dilde Türkçülüğün ilk işi olarak kelime bilginlerinin görüşlerini reddederek, halkın diline giren ve benimsenen Türkçe’yi temel olarak kabul eder. Buna destek olarak Türkçenin Sırları kitabında Nihad Sami Banarlı şunları söylemektedir; Türk milleti tarafından fethedilmiş topraklar nasıl Türk vatanı olmuşsa aynı millet tarafından fethedilmiş kelimelerde Türk kelimesi olmuştur. Asırlarca Türkün malı olmuş, Türkün heyecanına işlenip vicdanına yerleşmiş kelimeler dilimizden atılmamalıdır.  Yine Ziya Gökalp Lisan şiirinde;

Uydurma söz yapmayız,
Yapma yola sapmayız,
Türkçeleşmiş, Türkçedir; 
Eski köke tapmayız.

diyerek Türkçeleşmiş kelimelerin de Türkçe kabul edilmesini ve milli bir dilin bu yolla da oluşturulabileceğini savunmuştur.

Yorum bırakın

WordPress.com ile böyle bir site tasarlayın
Başlayın